Hayatı Seveceksiniz
BlackBanner
Enver Gökçe Logo

İlhan Başgöz'ünTekzibi *)

Sayın Doğan,

Celil Denktaş’ın yazdığı ve sizin yayınladığınız Enver Gökçe adlı kitabı aldım. Bana bu kitabı gönderdiğiniz için teşekkür ederim. Enver’le ne derece yakın olduğumuzu bilmiyor olmalısınız. Bilmiyorsanız lütfen şu siteye girin ve
“Enver Gökçe İle Bir Nice Yıl” adlı makalemi okuyun: >>web.archive.org<<. O yazıyı okuduktan sonra, eminim siz de tıpkı Celil’in benden özür dilediği gibi Arif Damar’ın akıl almaz yalanını bana sormadan benim fikrimi almadan yayınladığınız için üzüleceksiniz. (Celil’e bu konuda haberleşmemiz eklidir.)

Arif Damar’a göre ben Enver Gökçe’nin Yusuf İle Balaban destanını yakmışım. Siz de yayınladığınız kitapta bu ifadeyi “Ilhan Başgöz’ün büyük suçu” alt başlığı ile, kalın harflerle yayınlıyorsunuz. Yani beni gelecek kuşaklara en yakın arkadaşının en güzel eserini yok eden bir zavallı korkak olarak tanıtıyorsunuz. Bu günlerde çok yakındığımız yargısız infaz tam da budur. Bunun ne büyük bir hata olduğunun siz farkında olmadığınız gibi tarih de olmayacak ve bu leke benim alnıma yapışık olarak kalacak. Sizin bu akıl almaz, temelsiz uydurmayı yayınlamadan önce beni haberdar etmenizi beklerdim. Benim de söyleyeceklerimi kitaba koyardınız. Dürüst ve ilkeli yayıncılığınızın gereği buydu.

Arif Damar’ı, Amerika’ya gidişimden en az 30 yıldan sonra 1980'lerde Amerika’dan bir dönüşümde evinde gördüm. Bu son görüşmemiz oldu. Bir mimar hanımla yaşıyordu. Bir kızılderili Amerikalı şair, Arif’in gözlerine aşık olmuş, Arif’e aşk mektubu mu yazmış, aşk şiiri mi, şimdi hatırlamıyorum. Arif ben evinden ayrılana kadar uzun uzun bunu anlattı bana. Keyfinden havalarda uçuyordu. Arif benden şiirlerini İngilizceye tercüme etmemi ve bu hanıma göndermemi istedi. Bir hanıma gönderilmek için şiirleri tercüme etmek bana tuhaf geldi. Bunları yayınlayalım filan dese belki de yapardım. Bu tercümeyi yapamayacağımı söyledim. Hanımın adresini verdi, ben de Amerika’ya gidince hanıma bir mektup yazdım. Bu şair hanım da Arif’e hayranlığını bildiren bir cevap yazdı. Haberleşmemiz devam etmedi..

Türkiye’ye her gelişimde eski arkadaşlar kendilerini aramadığımdan alınır olmuşlar. Haklılar. Ama aradıklarım oldu. Bunların başında Enver Gökçe gelir. Ama elbet herkesi aramadım, oturup uzun uzun çene çalmaktan başka işi olmayanları arayacak ne vaktim vardı, ne de isteğim.

Enver’in destanına gelince, bu güzel şiiri Enver, Harbiye mahpusunda yazdı. Yazılışının her safhasından haberim var. Ben de aynı koğuşta kalıyordum. Geceleri el ayak çekilince Enverin ranzasına giderdim. Alt kat bir ranza idi. Destandan parçalar okur ve fikrimi soradı. Sonra bir gün heyecanla geldi, destanın bittiğini söyledi. Tamamını okudu, hayranlıkla dinledim. Coşku ile birbirimizi kucakladık. “Aman Enver iyi sakla bunu,”dedim. “Zulada İlhan, merak etme” dedi. Sizin yayınladığınız kitapta Enver diyor ki, “Neticede bu işi de başardım. Destan sağ salim dışarıya çıktı. Fakat daha sonra aynı titizlik destanın saklanmasında gösterilemedi.” (sayfa 160-161) Bu ifadeden ben destanın bir kişiye değil bazı insanlara emanet edilmiş olduğu olduğu anlamını çıkarıyorum. Öyle olmasa neden gönderdiğim arkadaş saklamadı demesin?

Şimdi gelelim Arif Damar’ın hatırladıklarına: Arif diyor ki, sizin yayınladığınız Enver Gökçe kitabından alıyorum, “Şimdi, Enver’in Yusuf ile Balaban diye bir destanı var. Onu İlhan Başgöz’e veriyor. O da korkuyor, yakıyor.” Sonra Arif Damar devam ediyor, “Ama İlhan şey diyordu, ‘eniştem’ yaktı.” (Sayfa 217) Benim bir eniştem var ama, ben hapisten çıktıktan sonra eniştem beni görse yolun öteki tarafına geçerdi. Arif nerden öğrenmiş destanın bana verildiğini ve eniştemin Enver’in destanını yaktığını? Akıl alır şey değil. Her halde Arif zihninin düzenini kaybetmiş. Bu ifadeden hemen sonra kitabınız şu cümleye yer vermiş: “Ayten dedi ki yani, babam böyle bir şey yapmadı dedi, kesinlikle dedi.” (s.217) Bu ifadede adı geçen Ayten, Enver Gökçe’nin yeğeni Ayten Şinik'tir, benim öğrencim. İhsan Atar’la evlendikten sonra Ayten Atar oldu. Ayten’in bahsettiği ise Enver’in eniştesi Halit Şinik’tir, yani Ayten’in babası. Acaba destan Ayten’e mi gönderildi? Çünkü Ayten, babam yakmadı diyor, demek ki Ayten destanın yakılmadığını biliyordu. Yakılmadığını bilen insan nerede olduğunu da elbet bilecektir .Yazık ki ne Ayten, ne eşi Ihsan sağ. Sayın Denktaş’la uzun söyleşmesinde Ayten benim destanla ilişkim üzerinde hiç bir şey söylemiyor.

Bana o davada iki sene ceza verildi. Bana atılan suç 1950 senesinden evvel işlenmiş sayıldığı için 1950 af kanunu uygulandı ve tahliye edildim. Yattığım 8,5 ay yanıma kâr kaldı..

Arif Damar’ın yukardaki saçmalarını yeniden gözden geçirelim.Enver destanı dışarıya çıkartabildim diyor. Ama kime ve ne yolla çıkarıldığını söylemiyor. Arif Damar’a göre söylemiyormuş, çünkü ben Enver’in yakın dostu imişim, bu nedenle adımı saklayarak beni koruyormuş. Destan hapishane duvarlarının dışına çıkmış, dışardaki bir adamın eline geçmiş. Bu adam da destan evimde ele geçer de başım belaya girer diye korkmuş ve destanı yakmış. Damar’a göre bu adam benmişim. Ne tarafından baksan iler tutar tarafı yok Arif’in söylediklerinin. İnsan hapse girmeden evvel korkar, evimi ararlar, zararlı bir şey bulurlar diye, gerçekten korkar. Hepimiz hapse girmeden evvel okunması tehlikeli sayılan kitaplarımızı, bir güvenli yerde saklamışızdır. Ben füldüşpatçı Nihat denen bir madencinin kasasında sakladım zararlı sayılan kitaplarımı. Bunlar Sabiha Sertel’in İngilizceden tercüme ettiği Kadın ve Sosyalizm, Haydar Rifat’ın Rusçadan tercüme ettiği Devlet ve İhtilal gibi kitaplardı. Hapisten çıktıktan sonra onların hepsini geri aldım ve Amerika’ya giderken arkadaşım Necdet Korkmaz’a (Deli Nejdet) verdim.

Şimdi düşünelim, hapisten kurtulmuşum. Hesabımı vermiş, yakamı kurtarmışım, serbestim. Kardeşlerim, annem, dostlarım gibi geniş bir çevrenin içindeyim. İstediğim yere gidiyor, istediğim kimse ile görüşüyorum. Tahkikatın dışında kalmış, adları komüniste çıkmamış bir hayli dostum var. Hepsi ile dostluğumuz devam ediyor. Bu durumda iken ben korkuyorum ve Enver’in destanını saklayacak bir yer bulamıyorum. Paniğe kapılıp, can dostum Enver’in destanını yakıyorum. Üstelik bu destanda açıkça suç teşkil edecek bir taraf da yoktur, bunu biliyorum. Bu uydurmanın akla mantığa sığan bir yanı var mı? Hapisten çıktıktan sonra benim başıma başka bir iş gelmedi, yeniden bir tahkikata uğramadım. Evimin yeniden aranması için bir sebep olmadı, yeniden evim de aranmadı. Herkes gibi ekmek parası kazanmak derdine düştüm. Evlendim filan. Askere gittim, Kars’ta yedek subaylığımı yaptım, kısa bir zaman sonra da Amerika’ya gittim.

Amerika’dan her gelişimde Enver’i aradım. Bir seferinde İstanbul’da Yusuf Ahıskalı’nın gecekondusunda Enver’i perperişan buldum. Eve Yaşar Kemal ile gitmiştik. Enver “İlhan sen burada olsaydın ben böyle perişan olmazdım” demişti. Enver’e neler yaptığıma Yaşar tanıktır, yazmaya utanırım. Oysa beni Enver’in ifadesi nedeniyle hapsetmişlerdi. Bir defacık olsun bunun için sitem etmedim Enver’e.

İkinci ziyaretimiz Pertev Boratav Hoca ile oldu. Enver’i Ankara’da Seyran Bağları'ndaki huzurevinde bulduk. Oturup dertleştik. Enver’in Eğin Türküleri adlı bitirme tezinin yayınlanmasını, bu ziyarette Pertev Hoca istedi ve kitap sonra yayınlandı.

Arif’in hatırlamasında bir başka saçma daha var. Ben Tokat’ta öğretmen iken Kore’ye asker göndermemizi methetmiş, bu kararı alkışlamışım. Bu nasıl methetmedir ki, ondan sonra beni öğretmenlikten çıkarmışlar, hepse koymuşlar. İnsanlar, şu veya bu nedenle kızgın oldukları arkadaşlarına ne kolay iftira edebiliyorlar?

Ne tarafından bakarsan bak bu hatırlamanın inanılır tarafı yok, yok ama, yazık ki Arif yakınlarda öldü ve ben Arif Damar’la hesaplaşamam. Söyleyecek çok şey var ama ölen bir insanın arkasından konuşamam ve Arif bana cevap veremiyecektir.

Enver Gökçe sağ olsaydı, en yakın arkadaşına atılan bu iftiranın cevabını verirdi. Şimdi, eminim Enver Gökçe’nin mezarda kemikleri sızlamıştır böyle bir uydurmayı duyunca.

Prof. İlhan Başgöz
Tarih Bölümü
ODTÜ/Ankara


*) Yaba yayınları yöneticisi, A. Aydın Doğan'a gönderilen bu tekzip yazısı, YABA Edebiyat, kültür sanat fikir dergisi, Mart-Nisan 2012, sayı 75, sf.45-46'da yayımlanmıştır.

[DE] Diese Webseite verwendet Cookies
Wir verwenden Cookies, um Ihnen die richtigen Inhalte für Ihre Sprache und Geräte anzuzeigen (Notwendig). Mit Klick auf „AKZEPTIEREN“ willigen Sie in die Verwendung von Cookies ein. Sie können Ihre Cookie-Einstellungen jederzeit in Ihren Browser-Einstellungen zurücksetzen. Detaillierte Informationen finden Sie in unserer Datenschutzerklärung.

[TR] Internet sitemiz deneyiminizi kolaylaştırmak için Çerez/Cookies kullanmaktadır.
Datenschutzerklärung | Impressum / Künye