Hayatı Seveceksiniz
BlackBanner
Enver Gökçe Logo

İlhan Başgöz'ünözür yazısınacevabı

Gönderen: Başgöz, Mehmet İlhan
Alan: Celil Denktaş
Tarih: 29 Aralık 2011 Perşembe 21:38

Sevgili Celil Denktaş Kitabındaki yazı beni o kadar sarsmış ki, bana yazdıklarını bile doğru dürüst okuyamamışım. Benden özür diliyorsun, ben hala özür dilemelisin diyorum, Yaba'da da bu anlamda bir yazı yazmışsın, onun bile farkında değilim. Yaba'nın o sayısını internettle buldum ama yazını açamadım. E mailinde varsa onu bana gönderirsen memnun olurum. Acaba dergi Ankara'da
nerelerde satılıyor? Sana yolladığım yazıyı gene de Yaba'da yayınlamadan rahat etmeyeceğim. O yazıda ufak tefek değişiklikler yaptım. Tekrar sana gönderiyorum. Bunu lütfen Yaba'ya sen gönder ve yayınlanmasını rica et. Sen herhalde onları tanıyorsun. Hapisten çıkan kahraman kesildi.......................................................
...............................................................................................................
...............................................................................................................
........................................................ Kişisel kızgınlık insanı bu kadar nankör eder mi dersin sevgili Celil? Seninle dertleştikçe rahatlıyorum. Haydi sağlık ve esenlikle kal. İnşallah nisanda burada olurum da Kemaliye'ye gideriz seninle.



EK NOT:

İlhan hocayla birlikte Kemaliye'ye gidemedik. Ama, 13 Mayıs 2012 günü ODTÜ'de buluştuk. Hoca o sıralar, ODTÜ Tarih Bölümü'nde, konuk öğretim üyesi olarak ders vermekteydi ve ODTÜ kampüsü içerisindeki öğretim üyesi lojmanlarında kalmaktaydı. Önceden haberleşmiştik ve beni lojmanlarla yurtlar arasında yer alan pastanede kahvaltı yapmaya ve söyleşmeye çağırmıştı. Kahvaltıdaki ilk hoş beşten sonra, ses kaydı yapacağım için kendimize söyleşiyi sürdürecek sessiz bir mekân bulalım dedik. Hoca, "Gel," dedi, "seni bizim bölüme götüreyim, bugün Pazar, kimse yoktur, sakin sakin konuşuruz; hem sizin fakülteye de yakın, eski anılarını yâd edersin..." Gittik. Ama o ne, bölümün kapıları kilitli. Hocanın afacanlığı tuttu, ilk kat toprak seviyesinde ya, binayı dört dönüp açık pencere aradık. Bulsak, binaya pencereden içeri atlayıp gireceğiz. Telaşlanmadım değil. Haydi ben atlarım, dört buçuk yıllık ODTÜ öğrenciliğinden alışkınım zaten. Ama hocanın başına bir iş gelir diye korkuyorum. Neyse ki açık unutulmuş bir pencere bulamadık ve kütüphaneye gidip orada boş bir oda soralım dedik. İlhan Başgöz'ün, her yerde olduğu gibi, ODTÜ'de saygınlığı zirvede, hemen seferber olundu ve boş bir "yer" anında ayarlandı. "Yer" sözcüğü hafif, orta büyüklükte bir toplantı salonu... Bu bölümde yer alan fotoğraf işte o gün, ODTÜ kütüphanesinin o salonunda çekildi. Söyleşinin başlıca konusu elbette Arif Damar'ın iddiasıydı. Sonra da bütün detayları, "Enver Gökçe'yle Bir Nice Yıl" yazısında -bu web sitesinin "Anılar" bölümünde- yer alan anıları yineledi İlhan Başgöz. Bu arada hocanın asistanının -Fatma hanım- birkaç kez arayıp, Amerika'dan kendisini randevulu ziyarete gelen iki konuk öğretim üyesinin salonun kapısında bizi beklediklerini anımsatması söyleşinin sonunu getirdi. Hoca son cümlesini söyleyip de bilgisayarımdaki ses kayıt programını tam kapatıyorum derken dehşetle kaydın bir şekilde gerçekleşmemiş olduğunu gördüm. Hoca, bu arada toparlanmış kapıya yönelmişti bile. O kadar yıl İlhan Başgöz'ü kovala, sonunda yakala, sesini kaydedeme! Yeniden hocayı oturtup, kaydı açıp hiç olmazsa 5, 10 dakikalık bir kayıt... olmadı. İlhan hoca, "Üzülme," dedi, "sen de bize katıl, hem konukları tanımış olursun, daha sonra bir köşeye çekilir kısa bir kayıt yaparız." Ama evdeki hesap çarşıya uymuyor işte. Konuklarla laf lafı açtı, kampüs gezisi, yemek, Bilkent Üniversitesi ziyareti falan derken akşamı ettik ve haliyle yorgunluktan pek konuşma, kayıt isteği kalmadı kimsede. "Bir başka sefere," sözü alıp ayrıldım hocadan mecburen. Sonra da, İlhan hoca ABD'den, ben Almanya'dan bir türlü Türkiye'de tekrar bir araya gelmeyi, Çit Köyü'ne, Enver Gökçe Müzesi'ni ziyaret etmeyi ayarlayamadık. Yazışmalar sonuç vermedi. Duyma yetersizliği nedeniyle telefonlara da artık bakmıyordu zaten. İlhan hoca o yıldan sonra Türkiye ziyaretlerini daha da seyrekleştirdi. Sonra, 2017'de hoca anılarını yayınladı: "Gemerek Nire Bloomington Nire: Hayat hikâyem"! Hemen edindim tabii. Tahmin ettiğim gibi anılarında Enver Gökçe'ye epeyce yer vermişti İlhan hoca. Sonra da, 2021'de ölüm haberi... Ama hocam, 13 Mayıs 2012 gününden, ODTÜ kütüphanesinin bir salonundan hâlâ bana bakıyor: "Ah Celil, şu kaydı bir tamamlayamadık...!" /Kasım 2021

[DE] Diese Webseite verwendet Cookies
Wir verwenden Cookies, um Ihnen die richtigen Inhalte für Ihre Sprache und Geräte anzuzeigen (Notwendig). Mit Klick auf „AKZEPTIEREN“ willigen Sie in die Verwendung von Cookies ein. Sie können Ihre Cookie-Einstellungen jederzeit in Ihren Browser-Einstellungen zurücksetzen. Detaillierte Informationen finden Sie in unserer Datenschutzerklärung.

[TR] Internet sitemiz deneyiminizi kolaylaştırmak için Çerez/Cookies kullanmaktadır.
Datenschutzerklärung | Impressum / Künye